DEVAM: 121. Teyemmüm
275
حَدَّثَنَا
مُحَمَّدُ
بْنُ كَثِيرٍ
الْعَبْدِيُّ
حَدَّثَنَا
سُفْيَانُ
عَنْ سَلَمَةَ
بْنِ
كُهَيْلٍ
عَنْ أَبِي
مَالِكٍ عَنْ عَبْدِ
الرَّحْمَنِ
بْنِ أَبْزَى
قَالَ كُنْتُ
عِنْدَ
عُمَرَ
فَجَاءَهُ
رَجُلٌ
فَقَالَ
إِنَّا نَكُونُ
بِالْمَكَانِ
الشَّهْرَ
وَالشَّهْرَيْنِ
فَقَالَ
عُمَرُ
أَمَّا أَنَا
فَلَمْ
أَكُنْ
أُصَلِّي
حَتَّى
أَجِدَ
الْمَاءَ
قَالَ
فَقَالَ
عَمَّارٌ يَا
أَمِيرَ الْمُؤْمِنِينَ
أَمَا
تَذْكُرُ
إِذْ كُنْتُ أَنَا
وَأَنْتَ فِي
الْإِبِلِ
فَأَصَابَتْنَا
جَنَابَةٌ فَأَمَّا
أَنَا
فَتَمَعَّكْتُ
فَأَتَيْنَا النَّبِيَّ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
فَذَكَرْتُ
ذَلِكَ لَهُ
فَقَالَ إِنَّمَا
كَانَ
يَكْفِيكَ
أَنْ تَقُولَ
هَكَذَا
وَضَرَبَ
بِيَدَيْهِ
إِلَى
الْأَرْضِ ثُمَّ
نَفَخَهُمَا
ثُمَّ مَسَحَ
بِهِمَا
وَجْهَهُ
وَيَدَيْهِ إِلَى
نِصْفِ
الذِّرَاعِ
فَقَالَ
عُمَرُ يَا
عَمَّارُ
اتَّقِ
اللَّهَ
فَقَالَ يَا
أَمِيرَ
الْمُؤْمِنِينَ
إِنْ شِئْتَ
وَاللَّهِ
لَمْ
أَذْكُرْهُ
أَبَدًا
فَقَالَ
عُمَرُ
كَلَّا
وَاللَّهِ
لَنُوَلِّيَنَّكَ
مِنْ ذَلِكَ
مَا تَوَلَّيْتَ
Abdurrahman bin Ebza
(r.a.)'den şöyle demiştir: Ben Ömer bin el-Hattab (r.a)'ın yanında idim. Bir
adam geldi ve; (Ya emire'l-mu'minin) biz bir iki ay bir yerde kalıyoruz. (Cünub
oluyor su bulamıyoruz, ne yapalım?) dedi. Hz. Ömer; Ben olsam su buluncaya
kadar yıkanmam, cevabını verdi. (Orada bulunan) Ammar şöyle dedi: Ya
Emir'el-mu'minin, hatırlıyor musun? Hani seninle deve (gütmek) de idik de
ikimiz de cünup olmuştuk. Bunun üzerine ben yerde yuvarlandım.Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e gelip durumu söyledim. Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem); "Şöyle yapman sana yeterdi" buyurdu ve ellerini
yere vurdu, sonra onlara üfledi. Sonra da elleriyle yüzünü ve kolunun yansına
kadar ellerini meshetti.
Hz. Ömer: Ey Ammar
Allah'tan kork! dedi. Ammar da: Ya Emirel-mu'minin, eğer sen istersen vallahi
bunu ebediyyen (bir daha) söylemem, dedi. Bunun üzerine Hz. Ömer: Hayır,
vallahi bundan (teyemmüm hadisesinden) üzerine aldığın sorumluluğu sana
bırakıyorum, dedi.
Diğer tahric: Buhari,
teyemmüm; Müslim, hayz; Nesai, tahare; İbni Mace, tahare; Ahmed b. Hanbel IV,
263, 265, 320.
AÇIKLAMA: Haberden anlaşıldığına
göre, bir adam Hz. Ömer'e gelerek kendilerinin çok az su bulunan bir yerde
olduklarını, bu yüzden bazan yıkanabilmek için bir iki ay su bulamadıklarını,
bu durumda ne yapmaları gerektiğini sormuş. Hz. Ömer de "Ben olsam su
buluncaya kadar yıkanmam" diyerek bu durumda namaz kılamayacaklarını
söylemiş; orada bulunan Hz. Ammar başlarından geçen bir hadiseyi hatırlatarak,
böyle hallerde teyemmüm yapılabileceğini belirtmek istemiştir. Ancak Hz. Ömer
bu hadiseyi hatırlayamamış ve bu istikametteki bir fetvanın vebalinin Ammar'a
ait olacağını söylemiştir.
Bu
hadiste Resulullah (s.a.v.)'in, ellerini yere vurduktan sonra üflediği beyan
edilmektedir ki önceki hadiste de ifade edildiği üzere teyemmümde elde toz
bulunmasını şart koşmayanların görüşlerini te'yid eder. Karşı görüşte olanlar,
bu üflemenin, tozu uçurmayacak şekilde hafif olduğunu söylemişlerdir.
Yine
Hadisten, teyemmümde bir vuruşun yeterli olduğu anlaşılmaktadır. Nitekim, bazı
alimlerin bu görüşte oldukları daha evvel beyan edilmişti. İki vuruşun farz
olduğu görüşünde olanlar, bu Hadisi şu şekilde anlamışlardır: "Bu ve
bundan önceki hadis, meshin nasıl yapıldığını beyan içindir. Teyemmümle ilgili
bütün esasları ifade etmemekdedir. Allah, abdestte elleri dirseklere kadar
yıkamayı "yüzünüzü ve dirseklere kadar ellerinizi yıkayınız" [Maide
6] ayeti ile farz kılmıştır. "Teyemmüm’de de meshi "yüzünüzü ve
ellerinizi mesh ediniz"[Nisa 43] ayeti ile vacip kılmıştır. Teyemmüm
ayetinde mutlak olarak zikredilen el, abdest ayetinde "dirseklere
kadar" diye kaydedilen eldir. Bu açık beyan ancak bunun kadar açık bir
beyanla terkedilebilir ki, o da yoktur. Öyleyse teyemmümde ellerin
meshedileceği miktar, "dirseklere kadar"dır. Bu ifadeler, ayrıca
teyemmümde, ellerin bileklere kadar meshini yeterli görenlere de bir cevap
mahiyetindedir.
Hafız
İbni Hacer el-Askalani Buhari şerhi Fethu'l-Bari'de teyemmümde vacip olan
şeylerin bu hadiste anlatılanlar olduğunu, bunlara ilave olarak fiilen yapılan
şeylerin kemale delalet ettiğini, kavli bir ziyadenin de mevcut olmadığını
söylemektedir.
Ammar
(r.a.)'ın bu kıssası Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) zamanında
içtihadın caiz olduğuna ve bunun fiilen tatbik edildiğine delildir. Fakat konu,
usul alimleri arasında ihtilaflara yol açmıştır.Kimi, Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) devrinde içtihadın mutlak olarak caiz olmadığını; kimi,
Efendimiz'in gıyabında caiz olduğunu, huzurunda caiz olmadığını söylerken bazıları
da Efendimizin hem huzurunda hem de gıyabında içtihadın caiz olduğu görüşünü
benimsemektedirler. Menhel sahibinin beyanına göre esah olan, her halükarda
cevazıdır.